1 Haziran 2010 Salı

Okuyunuz,Okutturunuz.

İşte bir blog daha açıldı.Ne mutlu bize.
İlk önce kısa bir açıklama yapmak gerekir.Bu blog neyi içerecek, neyi düzecek, neler yazacak?
Resminden de anlaşılacağı üzere, bu blog yazarı kendi çapında bir anarşisttir.Bu durumda sormak lazım, anarşist olmak neyi gerektirir?
Aslında hiç bir şeyi gerektirmez.Anarşizm bir sıkılma durumudur.Bir bocalama durumudur.Daha iyisi yok mudur diye ayağa kalkıp, soruşturma durumudur.İnsanlığın haline acıyarak bakma durumudur."İnsan" diye adlandırılanların bir kısmının vahşetine, bir kısmının nefretine, bir kısmının şiddetine, bir kısmının işkence ve cinayetine, bir kısmının ise ise ezikliğine bakıp adlandıramamaktır.Bütün bunlara rağmen insanlığın daha iyi bir yaşam biçimine layık olduğunu uzaktan görmektir.Ve bunun için isyan etmektir.
Sebastian Faure, "Her kim ki otoriteyi yadsır ve ona karşı savaşırsa, o bir anarşisttir" der.Bu kadar basit ve öz anlatım başka hiç bir yerde yoktur.
Peki burdan yola çıkarak nerelere varılır? Bu düşüncenin dünyaya bıraktıkları; Godwin, Tolstoy, Proudhon ve Kropotkin yazılarında ahlaki ve doğal bir toplum görüşüne geri dönme teşvikinde; bu tür yazarların modern toplumun insanları maddi refah güvenlik yanılsaması karşılığında vazgeçmeye zorladığı özgür seçim ve özgür yargı zevkine ilişkin uyarılarda bulunur.Büyük anarşistler, bir prensler kuşağı gibi ahlaki olarak kendi ayaklarımız üzerinde durmaya, içsel bir ateş olarak adaletin farkına varmaya, kendi yüreklerimizin sakin, fısıltılı seslerinin her dakika kulaklarımızı tırmalayan propaganda seslerinden daha doğru şeyler söylediğini görmeye çağırırlar bizi.Arşinov, "Kendi derinliklerinize bakın, Hakikati arayın ve onu kendiniz gerçekleştirin, onu başka hiç bir yerde bulamazsınız." der.
Anarşizmin en belirgin özelliği otoriteyi red etmektir.Günümüzde otorite devlet ve devletin sessiz kaldığı emperyal kudrettir.Bu ikisi ayrı gibi gözükse de aslında birdir.Reddedilecek olan devletin otoritesi yanında elbette diğer kudrettir de.Peki, bu ikisine karşı birey nasıl mücadele eder? Çok basit, bu ikisi de gücünü bireyden alır.Birey gücünü çektiği zaman ikisi de çöker gider.
Bir diğeri "toplum" dur.Toplum birer birer bireyden meydana gelir.Ancak birey topluma dönüştüğü vakit, bireyin özelliği ve anlayışı, toplum içinde erir gider.Bireyin anlayışı temel olmaktan çıkıp, toplumun değer yargıları, ahlaki anlayışları, maddi gücü bireyi esir eder.Topluma uymayan birey toplum tarafından dışlanır.Kısaca bireyin bireyliği, toplumun gücüne montelenerek birey yok sayılır.O halde yapılacak olan, toplumun reddidir.Toplumun ahlaki yasaları "ben" i ilgilendirmez.
Devlet anlayışına geri dönersek, tarihe baktığımızda açıkça görülür ki, devlet katildir.Hiç bir savaş yoktur ki, devletin suçu olmasın.Hiç bir cinayet yoktur ki, devlet müdahil olmasın.Savaşları bireyler değil, devletler çıkarır.Hiç bir birey, ortadoğudaki petrol için Amerika kıtasından kalkıp savaşmaz.Ancak birey sözü edilen propaganda vasıtası ile gerçek nedenler için değil, güvenlik için kandırılır.Birey önce topluma ve onun değerlerine eklemlenir ve o eklemin ucuna da devletin ipliği takılır.Bireyin istenci, illüzyon ile devlete yansıyormuş gibi gösterilip cinayetler işlenir.Ortaçağda iş olarak maddi kazanç için yapılan "askerlik-katillik", ulus devlet vasıtası ile maddiyatı da ortadan kaldırılıp ulvi bir amaca hizmet edermiş gibi süslenmiştir.Sonucunda olan, bir hiç uğruna ölen ve öldürülen insanlara olmuştur.
Öyle bir illüzyon yaratılmıştır ki görmek zordur.Topluma eklemlenen bireyin iradesi, sözümona meclis adı verilen kurumlara yansıyor gözükmüştür.Ve o meclis toplum adına karar alma mekanizmasıdır.Mecliste çoğunluğu olan azınlığı görmezden gelerek karar alır.Azınlık hep ezilir.
Kaldı ki bireyin iradesi gerçekte meclise hiç bir zaman yansımaz.Günümüzdeki propaganda aletleri o kadar çoktur ki, maddi kudreti bulunduranlar iktidarı da alırlar.Gazeteler manşetlerinde maddi destek verenlerin adını çokça bulundururlar.Televizyonlar karlarına uygun davranacak olanların adlarını defalarca haykırırlar.Dergiler, reklam panoları... Sonunda derler ki, ya ordasındır ya burda.İkisinden birisini seç.Hem de 4-5 yılda bir seç.Nerde kaldı özgür irade? İktidarı ellerinde bulunduranlar, seçildikten sonra seçmenlerine dönüp bakmazlar.Zevk ve maddi zenginlik içinde toplumdan aldıkları sözümona yetlikeri kendi amaçları doğrultusunda kullanırlar.Birey yine yok olup gider.
Emperyalist çağda, zengin cephe, tüm bu propaganda aletlerini kontrol etmeyi bilirler.Hatta o kadar zenginleşmişlerdir ki, devletin bütçelerini aşan zenginliğe sahip olmuşlardır.O halde devlete de sahip olmaları an meselesidir.
İnsanlar insan olmanın gerektirdiği temel haklardan ancak ücret karşılığı yararlanmaktadır.Sağlık bunlardan birisidir.Toplum için kurulan devlet bile hastahanelerinde ücret karşılığı sağlık satmaktadır. Özel hastahaneler yüsek ücretlerle sağlık satmaktadır.Oysa birey unutmamalıdır ki, sağlık haktır.Eğitim ve diğer haklar daha sonra bahsedilecektir.
Belki de anarşistlerin en önemli ayrılığı yaşam ve yaşam için gerekli mekanı savunmalarıdır.Mülkiyet hakkını red ederken bunu nasıl savunabilir? İnsan dünyaya geldiği vakit istediği yerde istediği vakit yaşama hakkına sahiptir.Mülkiyet edinmeden istediği yerde yaşama özgürlüğü vardır.ÖZel mülkiyetten bahsetmeden, gelip geçici mekanlardan bahsedilebilir.Oysa günümüzde evsiz binlerce insan vardır.Suçları gerekli maddi kazancı sağlayamamalarıdır.
Anarşizm, her zaman sürekli olarak bir sonraki durumla başa çıkmaktır.Serbest girişimin ücret köleliğine ve tekelci kapitalizme dönüşmesi ya da bağımsız yargının ve mahkemelerin, polislerin ve avukatların tekeli halini alması; özgür eğitimin "Okul Sistemlerine" dönüşmesi gibi önceki özgürlüklerin yitirilmemesi ve tersine dönmemesine dikkat etmektir.
Peki anarşizm bir ütopyadan ileri geçebilecek midir? Ya da örgütlenmiş bir devlet anlayışı olmadan kaos ortaya çıkmayacak mıdır? Bunu, ne Bakunin, Ne Proudhon, ne Kropotkin, Ne Stirner, ne de Tolstoy bilebilmektedir.
İnsanın gözü hep ufuktadır.Özgür insan ufuğa bakar ve yürür.Bizler orada Anarşizmin siyah bayrağını görürüz.Ancak ufuk yürüdükçe uzaklaşır.Utku oradadır.Bu bir yoldur yukarıda ki paragrafta geçen gibi sürekli olarak bir sonraki durumla başa çıkarken ufuktaki siyah bayraktan gözünü ayırmamaktır.Ancak bayrak yol üzerinde izler bırakır.Bu az sonra bazen kızıla döner, bazen beyaz ve kızıla döner.Ama yol Siyah Bayrak tarafından açılır.

Not: Bu blogta bazen teorik yazılar bazense güncel toplumsal ve politik yazılar ters açıdan ele alınacaktır.Okuyunuz okutturunuz.

Joker.